Murat ŞİT

Tarih: 28.06.2019 00:47

Kosova İzlenimleri-3

Facebook Twitter Linked-in

Allah  Bu Verdiklerinizin Karşılığında Sizede Versin Kosova?ya geldiğimizin ikinci günüydü. Sabah uyandığımızda Gilan denilen şehre gittik.  Bir caminin yanında toplanmış bir kalabalık bizi bekliyordu. Bu sefer ramazan kumanyası yanında bir orta boy peynir kovası ve bir de bir koli yumurta veriyorduk.  İsmi okunan gelip imza atıp koliyi,  peynir kovasını ve yumurta kolisini de alıp gidiyordu. Kendi dillerinde teşekkür ediyorlardı. Kosova gönüllüsü rehberimiz Mariglen?e sordum ne diyorlar diye. Dedim ki Allah razı olsun mu diyorlar. Önce evet dedi. Biraz düşündükten sonra, Allah  bu verdiklerinizin karşılığında size de versin, dedi. Söylediklerinin tam anlamı buymuş. Bunun duyunca bizim Anadolu?daki Allah yerini doldursun tabirini aklıma getirdi. Dün üç ayrı noktada bugün de burada ramazan kumanyası dağıttığımızda bir şey dikkatimi çekti. Gerek listede adı olanlardan olsun ve gerekse 3 - 5 tane de olsa listede adı olmasa da belki koli artar da bana da verirler diye bekleyenlerden olsun hiçbir taşkınlık, yada önce ben alayım diye bir gayret görmedik. Çok sakin bir millet. Trafikte de öyle. Hiç korna çalanı görmedik. Diyelim ki adres sormak için trafikte bekliyoruz. Ve arkadan da trafik kuyruk oluştu. Kolay kolay kornaya basan olmaz. Sabırsızlık göstermiyorlar. İmkân veriyorsa arkasından dolanıp geçip gidiyorlar. Değilse İşinin bitmesini bekliyorlar. Çok garip değil mi? Türkiye?de olsa kesin orada kornaya basar. Daha da baktı ki yetmiyor o zaman arabadan iner ve hatta varsa arabada kavga için hazırda tuttuğu bez bol sopası yada levye ya da varsa bıçak belki de silah, onu da alır kavga çıkarmak için öndeki duran arabanın üzerine yürür. Kendileri de İsimleri de Bizim gibi Yine bir şey daha dikkatimizi çekti. Karışık duygular yaşadık. Ne diyeceğimi nasıl ifade edeceğimi doğrusu bilemedim. Yardım dağıttığımız kişilerin %90-  95?nin İsimleri ya da soyisimleri Müslüman ismi ve Türkçe isimlerdi. Mesela : Fazlı, Enver, Sami, Isuf( Yusuf), Mustafa, Nazmi, Ahmet, Ali, Basri, Bahri, Imer ( Ömer) gibi?. İkinci günün ikinci kumanya dağıtımı yerine doğru yolculuk ediyorduk.  Ve hava çok güzeldi. Her taraf yemyeşildi. Sadece uzaklarda dağların doruklarına doğru kar vardı. Bir yerden geçiyorduk. Pazar kurulmuştu yol boyunca. Biz de eskiden köylüler şehre iner pazarda ürettikleri mahsulleri pazarlardı. Burada da onun gibi meyve, sebze sebze fideleri, el emeği ahşaplar ve gıda ürünleri yoğurt, yumurta, peynir, domates salata ve çiçek çeşitleri sergilenmişti. Burası da Bizim İncirliğimiz Yolumuz devam ediyordu bir yerden geçiyorduk rehberimiz eliyle bir yer işaret ederek konuşmaya başladı. Dedi ki: Türkiye?de nasıl ki İncirlik var. Sol eliyle yolun kenarındaki bölgeyi işaret ederek, burası da bizim incirliğimiz dedi. Amerika buraya da üs kurmuş. Bir yoldan ayrıldık. Bizdeki otoban yollara benzer bir yola girdik. Kosovalı rehberimiz Fadil Pushkolli, yolu eliyle işaret ederek: Bu yolu Türkiye yaptı, dedi. 1.200.000.000 ? ya. Evet, biz yol yapmada mahiriz. İki gündür gezdiğimiz çukur, dar ve bozuk yolların yanında böyle güzel bir yolda yolculuk yapmak elbette rahat ve keyif verici. Yolu Türkiye?nin yapmış olması da elbette ki gurur verici bir şeydi. Balkanlar?da En Yüksek Viyadük Yol boyu uzaktan yeşilliklerin içerisinde köyler görüyoruz. Her bir köyün ortasında camii ve minaresi bir elif gibi yükselen birer camii görüyoruz. Eğer köyün içinde cami varsa bilenir ki o köy  Müslüman köyüdür. Eğer köyün camisi yoksa Müslüman köyü olmadığı, sırplara ait bir köyü olduğu düşünülür. Buralar Anadolu?ya ne kadar da çok benziyor. Hele yeşili tıpkı bizim Karadenizimiz gibi. Mezarlıkları bile bizim mezarlıklara benziyor. Yol kenarlarında yapılmış. Çoğu mermerlerle yapılmış. Mezarlıklar, mezar taşlarının isimleri bile bizim isimlerle ne kadar benziyor. Yolculuğumuz devam ediyor. Bir yere vardık. Otobanın devamı daha açılmamış. Yol Yapımına devam ediliyor. Bir vadiden geçiyoruz. Yol gelip ormana dayandığı için ormandaki ağaçları kesmemek için yolu vadide nehrin üzerinden viyadük yaparak geçirmişler. Balkanlar?da en yüksek viyadüğüymüş burası. Yolda giderken Kosovalı Rehberimiz uzaktan karlı bir dağı eliyle işaret ederek gösteriyor devamında ise akşam iftara o karlı dağın oraya gideceğiz diyordu. Bizde kendisine sitem ederek, keşke otelden ayrılmadan söyleseydin de üstümüzü sıkı giyinseydik te orda üşütmeseydik, dedik. Uzunca bir yolculuktan sonra yardım dağıtma merkezine vardık. Temiz Hava, Bol Oksijen ve Yeşilin Her Tonu  Yardım paketlerimizi yine usulüne uygun dağıtmıştık. Gelirken iftara gideceğimizi belirttiği dağa doğru tırmanışa geçmiştik. Yolculuğumuz sırasında yardım dağıtma ekibimize Erzincan?dan gelip katılmış olan arkadaşımız olan Hakan Bey, yolu hep Karadeniz Uzun Göl yoluna benzetiyordu. Bir yandan yeşilin her tonunu barındıran ağaçlardan oluşan orman, bir yandan dağa tırmanma ve bir yandan da dağa tırmandıkça soğuyan hava dolayısı ile uzun göle gittiği izlenimi veriyordu kendisine. Yolun bir yerinde gür akan bir soğuk su görünce rehberimiz ve şoförümüz Fadıl Bey, aracı durdurdu. Burada bu soğuk sudan içmek ve fotoğraf çekilmek güzel olur dedi. Gerçekten de harika bir yerdi. Yeşilliği büyüleyiciydi. Biraz dinlendikten sonra yağmurun çiselemeye başlaması ile de aracımıza binip yolumuza devam ettik. Yetim Kulesi  Dağı aşıp ?Yetim Kulesi? denilen yere vardık. Burası Kosova kurtuluş savaşında kısaca UÇK denilen Kosova Kurtuluş Ordusunda yer almış bir komutan olan bir hacı abiye aitti. Bu Hacı Abi İHH?nın Kosova?daki faaliyetlerinin gönüllüsü idi. 2010?larda başladığı bu mekânı İHH?nında yardımıyla 9/10 yıl gibi uzun bir zaman zarfında zamanla eklemeler yaparak şu an 600/ 700 kişinin aynı anda iftar yapabileceği, yemek yiyebileceği hale getirmiş. Buranın havası öyle zannediyorum ki dünyanın bir başka yerinde bulmak zordur. Çok temiz bir havası vardı. Hava soğuk olmasına rağmen dokunmuyordu. O temiz ve bol oksijenli havasını içimize çektikçe daha da çekmek istiyorduk. Kosova?ya giderken grip olan ben o temiz havayı soluyunca o gün içinde iyileştim. Mekânın bölümlerini geziyorduk. Ağırlık ahşaptan olan bu mekân her şey ne kadar da ince düşünülmüş. Çok otantik bir mekândı. İftar saatine daha zaman vardı. Mekânın üst katında dinlenmek için bölümler vardı. Çıkıp orada biraz dinlendik. İftar saatine yakın kalktığımızda büyük bir kalabalık vardı. Vardığımızda ki o sakin mekânın o halinden eser kalmamıştı. Bir bölüm Kosova?da ki yetimlere ayrılmıştı. Bu bölümde yediden yetmişe yaşlara sahip kız/ kadın yetimler vardı. Diğer bir bölüm ise civar şehirlerden ve ülkelerden gelen misafirler vardı. Buraya iftar yapmaya geliyorlarmış. İftar saati gelmiş ezan okunuyordu. Bu yetimhanenin sahibi Hacı Abi, ki Hacı Abinin yaşı 70?lerde rahatlıkla var, bize öyle bir hizmet ediyor ki, biz onun yaşının büyüklüğünden, yaşının büyüklüğüne rağmen bize bu hizmetinden utandık. Bu nasıl bir hizmet aşkıydı. Her ne kadar uyarsak ta Hacı Abi, sen böyle yaptıkça biz rahat edemiyoruz, sen gel otur desek de, o benim hizmet ettim mi rahat ediyorum, deyişi hizmet neymiş? Sevap nasıl alınır? Allah kimden razı olur? Sorularını bir kez daha hatırlatıyordu.  Yemekleri Hacı Abi getiriyordu bize. Rehberimize sorduk: neden sadece biz? Burada dünya kadar insan var iken neden sadece biz? Rehberimiz Mariglen dedi ki: Hacı Abi, Türkiye?yi ve Türkiye?den misafirleri çok sever. Türkiye?nin mazlum coğrafyaların umudu olduğunu, Mazlum Müslüman Coğrafyasının Türkiye?ye baktığını, kuruluşlarının Türkiye?nin eliyle olacaklarına inandıklarından Türkiye?den gelenlere ayrı bir sevgi gösteriyor, dedi. Mazlum Coğrafyaların Umudu: Türkiye Mariglen bunları anlatırken yapıya asılı Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan?nın fotoğrafının olduğu pankartı göstererek: Hacı Abi, siz galiba Tayyip Erdoğanı çok seviyorsunuz, dedim.  Hacı Abi, ister Hristiyan, ister Yahudi olsun kafir dünyasına karşı tek sesini yükselten liderin Erdoğan olduğunu söyledi. Dünyanın neresinde olursa olsun bir haksızlık, bir zulüm olduğunda tek tepki veren ülkenin Türkiye olması dolayısı ile Türkiye?yi sevdiğini söyledi. İftarımızı açıp uzun uzunda sohbet imkânı bulmuştuk Yetim Kulesinde. Çaylarımızı da içtikten sonra yola koyulup geldiğimiz yoldan farklı bir yoldan Prizren?e indik. Orda da sahipleri Türk olan bir çay bahçesin çaylarımızı içerken gecenin bir yarısını bulmuştuk. Koyu muhabbetimizin son sözlerini kurarken son çaylarımızı da yudumladıktan sonra otelimize geçip dinlenmek için yola çıktık. Otele vardığımızda gecenin yarısını çoktan geçmiştik. Uyursak bir daha uyanamayız diye sahurumuzu yapıp öyle yattık.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —