Değerli Dostlar,
Doğadaki tüm canlıların bedenlerinin derinliklerinde biyolojik bir saat saklıdır. Bir çoğumuz günlük akışı ve buna ayak uyduran beden ritimlerimizin farkındayızdır. Saatimize bakmadan güneşin doğuşu ile uyanmamız, günün aynı saatlerinde çay saatimizin geldiğini hissetmemiz, gün içerisinde yemek yeme isteğimizin aynı saatlerde oluşması, gün batımından sonra istirahate geçme isteğimiz ve hatta mevsim geçişlerini fiziksel ve ruhsal olarak hissetmemizin sebebi vucudumuzun derinliklerinde saklı olan biyolojik saatimizin doğayla ve hatta tüm evrenle olan bağının göstergesi değil mi?
Ancak araştırmalar biyolojik saatimizin uyku ve yemekten daha fazla sorumlulukları olduğunu gösteriyor. Biyolojik ritmimiz bozulduğu zaman sadece uyku ya da yemek saatlerini kaçırmakla kalmayız aynı zamanda hormonel düzensizlikler, kalp sorunları, obezite, kanser riski ve çeşitli ruhsal problemlerle de baş etmek durumunda kalabiriz. Bu sebeple sağlıklı olabilmemiz için doğanın 24 saatlik döngüsü içinde kalabilmeli ve her sabah gün ışığıyla buluşabimeliyiz. Bu konuyla ilgili oldukça etkilendiğim bir araştırmayı sizlerle paylaşmak isterim. Bir grup insan sürekli karanlıkta tutularak, sabah güneşinin gözlerine girmesine engel olunmuş. Bunun sonucunda bir süre sonra katılımcıların uyku ve uyanıklık döngülerinin karıştığı ve hatta bir kısmında tamamen yok olduğu görülmüş. Bu araştırmadan da anlaşılabileceği gibi biyolojik ritmimiz bize, gizli bir çalar saat gibi uyuma, uyanma, yemek yeme zamanlarını uyarı veriyor olsa da biz bu döngüye ayak uydurmadığımız takdirde, belli bir süre sonra yok oladabiliyor.
HANGİ DURUMLARDA BİYLOJİK RİTMİMİZ BOZULUR?
Uzmanlar, uzun uçuşlar nedeniyle gece ve gündüzü karışabilen kişilerde, gece vardiyasında çalışan kişilerde, uyku düzensizliği yaşayanlarda, akşam saatlerinde kafein ya da alkol alımlarında, uzun saatler ekran kullanımında ve hatta bazı ülkelerin yaz saati uygulamasına geçmesiyle bile insanoğlunun doğal ritminin bozubileceğini belirtiyor.
Biyolojik saatimizin fiziksel sağlığımız üzerinde yaratabileceği sorunlardan bahsettik. Bununla beraber biyolojik saatimiz ile ruh halimize yansıması arasında da çok net bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Günler kısalınca ve bizler, gün ışığından mahrum kaldıkça kendimizi daha mutsuz, daha kaygılı, daha yorgun hissederiz, tam tersi günler uzadıkça da daha canlı, daha neşeli ve daha enerjik hissederiz. Bunun nedeni ise; serotonin denilen ve mutluluk salgılayan hormon seviyemizin, gün ışığı saatleri uzadıkça artıyor olmasından ileri gelir.
UFAK TAVSİYELER
Ruhsal ve fiziksel sağlığımız için vucudumuzun doğal ritminde olması oldukça önemli. Kendimizi sağlıklı ve mutlu hissedebiliyorsak, muhtemelen vucudumuzun doğal ritmiyle uyumlu gidiyor olmamızdandır. Evde kalmak durumunda olduğumuz bu günlerde gün ışığından yararlanmak için; imkanızmız var ise sitelerimizin bahçesini ya da camlarımızı kullanalım. Uyku düzenimize çok ama çok dikkat edelim. Akşam erken yatıp, sabah kalkabildiğimiz kadar erken kalkalım ve hemen gözlerimizi gün ışığı ile buluşturalım. Gün içerisinde ev içinde egzersiz yapmaya çalışalım. Sağlıklı beslenmeye dikkat edelim. Bizi kaygılandırabilecek haberleri ısrarla takip etmeyi bırakalım. Uykuya geçmeden bir kaç saat evvel ekran ile olan ilişkimizi mutlaka kesmeye çalışalım. Ailemizle beraber isek onalarla vakit geçirelim. İç dünyamızla baş başa kalalım ve bu günlerimizi kendimizi geliştirerek ve öğrenerek geçirelim.
Hissediyorum, benim akrep ve yelkovan: ?Kendini hazırla! Bahar zor geçti ama yaz kapıda!? diyor.